Paulo Coelho’nun Simyacı kitabını okurken geçtiğimiz
yaz ayında yaptığım yolculukları yazmam gerektiğini düşündüm. Tesadüf eseri
okuduğum bu kitap tamamen yaşadıklarımı anlatıyordu.
Öyle olmuştu. Yeni yerleri, yabancı
kültürleri, yabancı insanları seven birisiyim. Yurtdışına çıkmak biraz pahalı
bir iş. Ama işte burada yukarıdaki söz devreye girdi.
"Ve bir şey istediğin zaman, bütün Evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar." (S:34)
Okuldan değerli bir hocam, metro
karşılaşması sırasında bana Fransa’ya gidip arkeoloji kazısına katılabileceğimi
söyledi. Aklımda hiç yokken bu fırsat ve kendi uğraşlarımla birlikte kendimi
Fransa’da buldum. Üstelik ne iyi bir İngilizce ne de Fransızca biliyordum.
Yurtdışına hiç çıkmamıştım hatta uçağa bile binmemiştim. Üstelik arkeoloji ile
de doğrudan hiçbir alakam da yoktu. Sadece dolaşmak ve yeni kültürler öğrenmek
ve biraz dilimi geliştirmek istiyordum.
Gideceğim yer İspanya sınırında yer
alan adını ilk defa duyduğum Perpignan şehriydi. Daha önce hiç yurtdışına
çıkmamış hatta hiç uçağa binmemiştim. Tecrübe eksikliğinden dolayı biletimi
Perpignan bileti pahalı olduğundan dolayı Fransa Havayolları’ndan Paris şehrine
almıştım. Paris’ten uçak veya tren ile Perpignan’a geçeceğimi düşünmüştüm. Yola
çıkmadan önce internetten araştırma yaptığımda, uçak ve tren biletlerinin aşırı
pahalı olduğunu gördüm.Gitmeden internetten 40 Euro civarı
bir fiyata otobüs biletimi aldım.
Charles de Gaulle
30 Temmuz günü akşam 21.30 uçağına
binip gece 24.00 civarı oraya vardım. Uçaktan inen insanları takip ederek,
bekleme salonlarını buldum. Havaalanından çıkmaya hiç niyetim yoktu. Paramı ilk
günden bir otele vermek istemedim. Boş bulduğum koltukların birine oturdum.
Havaalanında tek tük insanlar vardı. Onlar da benim gibi koltuklarda uyuklamaya
çalışıyorlardı. Koltukların arasında demirler vardı bu yüzden hiçkimse
uzanamıyordu. Bunu bilinçli yaptıklarını düşünmüştüm ve zekiceydi.
Uyuklamaya çalışırken elinde insanı
iki dakikada parçalayabilecek kapasiteye sahip bir köpekle beraber iki uzun ve
iri adam geldi.Önce arkamdakilerin uçak biletlerini kontrol ettiklerini gördüm
ben de çıkarttım ama benimki otobüs biletiydi. I came from İstanbul, İt is so
late.. gibi bir şey söyledim.. Sorun değil dedi. Wi-fi’ye bağlanıp annemle
yazışmaya başladım. Vakit geçmiyordu ve etrafımda çalışan insanları izliyordum.
Çok fazla Afrika kökenli insan vardı, temizlik vb. işlerde ağırlıklıydılar.
İndğim havaalanı Charles De Gaulle’dü.
Sabah oldu ve gün aydınlanmaya başladı.
Sabah 6.30’ta metro işaretini takip ettim. RER diye bir şeye binmek için zor da
olsa bir bilet aldım. Amacım akşam 23.00’teki Perpignan otobüsüne kadar Paris’i
gezmekti. Eyfel Kulesi’ne gitmek için sorduğum ilk kişi 50’li yaşlarda siyahi
bir erkekti ve çok güler yüzlü bir şekilde kendisinin de bilmediğini söyledi.
Gülümseyip bekledim. Neye bineceğimi bilmiyordum.
Diğer gözüme kestirdiğim insan da
çekik gözlü biriydi ve tanıştıktan sonra Çin’li olduğunu öğrendim. Kuleye
gitmek istediğimi söyledim, telafuzumdan dolayı anlamayınca değiştirip, şehir
merkezine gitmek istediğimi söyledim. City centre diyerek J Aynı trene bindik, tren çok pisti, üstten gidiyordu
genelde.. Bindiğim yeri İstanbul’da yer alan Sağmalcılar durağına benzettim.
Aktarma noktasında inmemi söyledi. Asıl karmaşıklık o anda başladı. İndiğim
yerde yeryüzüne bir türlü çıkamıyordum. Dar basık bir koridordan geçtim. Ayrı
bölümlerde turnikeler vardı ve her bir nokta ayrı bir yere gidiyordu. Nereden
çıkacağımı bilmiyordum.
Bizim Sultanahmet bölgesinde
turistlere yardımcı olmak için oluşturualan Ask me projesi benzeri yer alan
gençleri gördüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder